Freud Bu İşe Ne Derdi kitabı gündelik sorunlarımıza düşünürlerin, psikologların cevaplarını içeren faydalı bir derleme. Sorunlarımızın nelerden kaynaklandığını ya da kaynaklanabileceğini açığa çıkaran, kişilerin içinde bulundukları süreçlere dair farkındalık yaratıyor.

Neden Böyle Davranıyorum?

1. Diğer Hayvanlardan Farkımız;
Albert Ellis ile Aaron Beck göre uyaran ile davranışçıların incelediği tepki arasında, algı, hafıza veya dikkat gibi bir “dolayım süreci” bulunmaktaydı. Bizimle diğer hayvanlar arasındaki kritik fark buydu ve bu süreçleri inceleyerek zihinsel süreçleri anlamamız mümkün olabilirdi.

2. Savunma / Kaygı;
Savunma süreçlerini işleten şey kaygıdır.

3. Bir Amaca Nasıl Ulaşılır?
Eğer mesele gerçekten de bazı şeyleri farklı yapma ve öz denetimi kuvvetlendirme ise; psikolojinin önerebileceği pek çok fikri var:
a. Amaçları adımlara bölüp küçük amaçlar belirlemek;
b. Her adımı tanımlamak ve her biriyle ilgili zaman sınırlaması getirmek;
c. İlerlemeyi ödüllendirmek ve amacın tamamının gerçekleştirildiği geleceği kafada canlandırmak.

Diğer İnsanlar

4. Özerklik;
Aaron Beck’e göre pasif – agresif davranış sergileyen biri kendini doğrudan ortaya koymanın, felaketlere kapı araladığına inanır. Biriyle açıktan anlaşmazlığa düşerse özerkliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını düşünür. Bu paradoksaldır, çünkü özerkliğimizi genellikle başkalarıyla hemfikir olmayarak pekiştiririz.

5. Batı Dünyası;
Toplumların fazlasıyla bireyci oldukları batı dünyasında büyümüşsek sürekli kendimizi yargılama, özellikle etrafımızdakilerle kıyaslayarak yargılama konusunda teşvik de edilmişizdir. İster istemez pek çok kişi ideale ulaşamaz ve hatalı biçimde kendilerini bir fiyasko olarak görürler.

6. Geçmişimiz Neden Önemli?
Antonio Damasio’ya göre bize yol gösteren duygularımızdır ve bizde uyanan duygular da büyük oranda beklentilerimize ve onlar da önceki deneyimlerimize dayanır.

7. Yaşamak;
Emmy Van Deurzen‘e göre: ” Yaşamı kucaklamak, kaçınılmaz olan acıyı, kaygıyı ve suçluluğu varoluşun ayrılmaz bir parçasıymış gibi buyur etmeye cüretle olur.”

Dikkat

8. Oyun;
Oyunun sınırları kaygıyı da sınırlandırır: Bir zar altı farklı şekilde gelebilir ancak; yedi geleceğinden veya sıkıcı bir sevgiliden yana endişe duymanıza gerek yoktur. Oyunun olanaklarını öngörebiliriz ve hayatın çoğu badirelerinin ayrılmaz parçası olan kaotik endişe ile hiçbir şey yapmamanın can sıkıntısı arasında ilginç bir denge bulabiliriz.

Mihaly Csikzentmihalyi, aynı zamanda oyun oynarken önemli olanın benliği bulmaktan ziyade kaybetmek olduğunu ve bunun da hedefsizlik durumuyla ilgili olduğunu söyler.

9. Örtük Dikkat;
Etkileyici bir şekilde telefonlar, 1894’te Hermann Von Helmholtz tarafından tanımlanan “örtük dikkatin” gücünden yararlanır. Gözler belli bir noktaya (önümüzdeki bilgisayara) çevrilmiş olsa da, görsel dikkatiniz başka yer “gizlice” yönelmiş olabilir, yani gözlerinizi yöneltmeden doğrudan başka bir yere yönelmiş olabilirsiniz. Telefonu tam olarak görüş alanımız içinde tutarak, ona hiçbir şekilde bakmasak bile, harikalarla dolu bu kutuyu her an gözetleyebiliriz.

10. Bağımlılık & Rastgele Ödüllendirme;
Telefonlar garanti değil rastgele ödül sunar. Davranışçı bilimin babası B.F.Skinner hiçbir şeyin düzensiz verilen br ödül kadar dayanılmaz olamayacağını göstermişti. (Değişken oranlı program). Skinner hayvanları içinde basabilecekleri bir düğme olan bir kutuya koyar. İlk başta, hayvanlar düğmeye bastıkları her seferinde yiyecek verilir ve hayvanlar da doyduklarında düğmeye basmayı bırakır. Ancak yemek, her düğmeye basıldığında değil de düzensiz aralıklarla verildiğinde hayvanlar sürekli düğmeye basmaya devam ederler.

İçgüdü

11. 7 Temel İçgüdü;
Panksepp‘in deneyleri 7 tür temel içgüdüyü açığa çıkarır.

a. Merak/Arama : Yiyecek vb. varlıklarını sürdürmek için ihtiyaç duyulan şeyleri bulma.
b. Hiddet: Öfkenin ana sebebidir. Merak/Arama ile yakın ilişkidedir. Bunu engelleyen hiddeti görür.
c. Korku
d. Şehvet
e. Sevgi
f. Keder
g. Oyun

Motivasyon

12. Haz ve Motivasyon; (Freud Bu İşe Ne Derdi)
Freud’un haz ilkesine göre ne zaman bir şeyi yapmak konusunda motive olsak, söz konusu motivasyon, uzak durmak istediğimiz ” hoş olmayan bir gerginlik durumundan” kaynaklanır. Başka deyişle hep acıdan uzaklaşıp hazza yaklaşmakla motive oluruz.

13. Olumlama;
Son araştırmalar olumlamalara başvurmanın işe yaramadığını gösteriyor. Banyo aynasına olumlu ifadeler içeren hatırlatıcı notlar yapıştırmak her ne kadar cazip gelse de, bunlar, başka insanların yargılarının “aynasından” daha güvenilir değildir. Olumlayıcı ifadeler sadece bilinç düzeyinde etkide bulunur (oysa yoksunluk bundan daha derindedir) ve içsel bir çatışmayı veya münakaşayı tekrar önümüze getirebilir.

“Akıllı biriyim” olumlamasının karşıtını, “hayır akıllı falan değilsin, aptalın tekisin!” iç sesini getirebilir. Bu da yorucu olabileceği gibi ilave başka bir gerilim de yaratır.

Psikologlar kendimize olumlayıcı sözler ifade etmektense kendimize soru sormanın kendimizle ilgili inançları değiştirebildiğini keşfetti. Psikologlar bir deney sırasında, deneklerin anagram çözebileceklerini kendilerine telkin etmektense çözüp çözemeyeceklerini kendilerine sorduklarında, başarılarının gözle görüşür biçimde arttığını keşfettiler.

Soru Sormak

14. Kendimize Soru Sormak;
Sorular merak duygumuzu öne çıkarır ve kaygıyı azaltır.

Kaygı potansiyeli barındıran, örneğin uçmak gibi diğer işlerin üstesinden ne kadar başarıyla gelebiliyorsunuz? Sorusu merak duygusunu (korkuyu alt edebilen pek az duygudan biri oan merakı ortaya çıkarır ve zihnin bilinçli ve bilinçli olmayan kısmını aynı anda dahil eder.

15. Aklımıza Gelenler;
Kahneman’a göre; Zihnimize hızla ve kolayca gelen olayları gerçekte olduğundan daha sık gerçekleşiyor sanırız.

16. Bağımlılar ve Heyecan Arayanlar;
Hem bağımlılar hem de heyecan arayanlar, yemek veya sosyalleşmek gibi gündelik deneyimlerden haz alamazlar, çünkü beyinleri spora bağlı tehlike veya uyuşturucuya bağlı sarhoşluğun sağladığı doğal “kafa” sebebiyle aşırı uyarılmaya alışıktır. Bu durumlarda tecrübe edilen dopamin akını bağımlılık haline gelir ve böylece aynı deneyim giderek daha fazla aranırken normal hayat tüm cazibesini kaybetmiş gibi gelir insana.

17. Kural Tanımayanlar;
Garben Van Kleef insanların kuralları çiğneyen kişilere tanıklık edip yorumda bulunabildikleri deneyler düzenledi. İnsanlar başka birini bardağından kahve içmelerine, yere sigara külü serpmelerine veya masaya ayaklarını uzatmalarına şahit oldu.

Kuralları çiğneyenler deneklere, etrafında düzenli olarak “kurallara uyan” kişilerden daha kuvvetli ve kontrol sahibi göründüler. Yere kül serpmek veya ileri geri konuşmak gibi kabalık örnekleri, şahitlik eden kişileri, bunların büyük ihtimalle karar alıcı kişiler oldukları veya başkalarını dinlemeye ikna edebildikleri yargısına sürükledi.

Hız sınırı 90 km ise ve siz 160’la gidiyorsanız çok güçlü, hatta yasanın üzerinde olduğunuzun sinyallerini veriyor olabilirsiniz.

Televizyon

18. Televizyon Bağımlılığı;
Televizyonun karşı koyulması güç bir biçimde dikkatimizi çektiği kesin. Robert Kubey’e göre bunun sebebi televizyonun, yönelme tepkimizi yani ortamımızdaki her ani ve yeni uyarana içgüdüsel olarak verdiğimiz görsel ve işitsel tepkiyi tümüyle kendine bağlamasıdır. Çarpışma sesi duyarsak dönüp bakarız. Hareket halindeki bir nesne ortama girdiğinde otomatik biçimde döner bakarız. Çocukların da televizyona aynı şekilde tepki verdikleri gösterilmiştir.

19. Dizileri Neden İzliyoruz?
Ergenler dizilerin yetişkin dünyasına açılan birer pencere olduğunu ve onları paha biçilemez bilgilerle donattığını ileri sürebilirler. Ortaya çıkan toplumsal uzlaşmazlıkların çeşitli karakterlerce nasıl karşılandığı üzerine düşünmek ve kendileri olsa aynı durumda neler yapabileceklerini merak etmek hoşlarına gider. Tüm bunlar öğrenme, hayal etme ve izlemenin ardından gerçek dünyadan insanlarla sosyalleşme bakımından, zengin bir toplumsal deneyim oluşturur.

20. Tedirginliği Ne Zaman Hissetmeyiz?
Bir durumla ilgili beklentilerimiz karşılandığı sürece tedirginlik hissetmeyiz.

21. Çaresizlik;
Kayıtsızlık maskesinin ardında dipsiz bir bedbahtlık (mutsuzluk), vurdumduymazlığın ardında çaresizlik duygusu vardır.

22. Arketipler;
Jung kişiliklerimizde hem bilinçli hem bilinçdışı bir yan olduğunu düşünüyordu. Ona göre insan zihninin, dünyayı yorumlayıp anlamakta ve nasıl davranacağımızı belirlemekte bizlere yardımcı olacak olan karakterler (örneğin, kahraman veya kötü üvey anne) fikrine erişimi vardır.

Jung, bu karakterlerin veya arketiplerin dünya çağında masallara, mitlere ve hatta dinlere dönüşmesinin sebebinin kolketif bilinçdışında tutulmaları olduğunu söylüyordu. Bunlar “insanlığın sürekli tekrar eden birikimleri” idiler.

23. Persona;
Persona, dünyaya kendimizi takdim ederken takındığımız maskedir; başka insanlara (aynı zamanda kendimize de) sunmak istediğimiz imajdır.

Bilişsel Çelişki

24. Bilişsel Çelişkiyi Gidermek;

25. Kısa ve Uzun Vadede Pişmanlık;
Araştırmacılar, kısa vadede yapmadıklarımızdan değil de yaptıklarımızdan; uzun vadede ise harekete geçememekten daha çok pişmanlık duyduğumuzu gösteriyor.

26. Pahalılık ve Haz;
Yapılan deneyde deneklere aynı şaraplar 5 dolarlık ve 90 dolarlık olarak suuldu. Denekler pahalı olduğu bildirilen şarapların tadının daha güzel olduğunu söylemekle kalmadılar, beyin taramalarında gerçekten de, hazla ilgili kısımda daha yoğun bir faaliyet gözlendi.

Aynı şekilde Dan Ariely ilaç sektöründe de haplar üzerinden bir deney düzenledi. İlaçla ilgili hastaların %92’sinin ağrısında 10 dk içinde kayda değer bir azalma görüldüğü söylendi. Tek dozun 2,5 dolar olduğu belirtildi ve bir kez ilacı kullanmalarının ardından elektroşok uygulandı. Aynı deney bu sefer ilacın 10 sent olduğu söylenerek tekrarlandı. İlkinde çoğu denek daha az acı duyduğunu belirtirken, 2. deneyde bu oran yarısından aza düştü. İtalyan nörobilimci Fabrizio Benedetti, bunun, plasebo etkisiyle ilgili deneylerde beynin afyon ve marihuana ile aynı yolları kullanan nörotransmitterler üretmesi sebebiyle olduğunu gösterdi. Plasebo ne kadar pahalıysa doğal kimyasallar o kadar çok salgılanır.

Kaygı

27. Özgürlük ve Kaygı;
Tam özgürlük birlikte kaygıyı da getirir. Psikoterapist Emmy Van Deurzen’e göre kaygı, özgürlük madalyonunun karanlık yüzüdür. Dini yol olarak kabul etsem, sadece onu takip etmem gerekirdi, fakat tüm olasılıklar mevcutsa; her şeyi yapabilirim.

Özgürlük basit bir tercih meselesi değildir. Yaşamak ya da ölmek tercihini de kapsayan tam özgürlüğün kapsamı baş döndürücü boyuttadır. Hayattan kaçıp korku içinde saklanırsak, diyor Van Deurzen, kısıtlanmış, ilişkisiz, motivasyonsuz ve umarsız kalakalırız. Depresyon orada yuvalanır. Yok sayma tutumu almadan veya kendimizi bir çeşit uyuşturucuya teslim etmeden, eyleme geçme cesaretini bulmamız gerekir.

28. İdealize İmajlar; (Ör: Gösteri Toplumu)
İdealize ettiğimiz imajlar büyümenin önünde ciddi engellerdir, çünkü ya eksiklikleri yok sayar ya da onları mahkum ederler. – Karen Horney

Freud Bu İşe Ne Derdi? – Sarah Tomley

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir