Totem ve tabu, kabilelerden günümüze tabuların ve totemlerin ne amaçla geliştiğini ve nasıl kalıcı hale geldiğini açıklıyor. Yasaklar ve istekler konusuna getirdiği açıklamalar ise oldukça ilgi çekici.
Tabular;
“İnsanlığın yazıya geçmemiş en eski kodeksi olarak tanımlar. Genel olarak tabular tanrılardan daha eski oldukları ve dinlerden önceki dönemlere uzandıkları kabul edilir. Tabu tam olarak,
a. Kişilerin ya da nesnelerin kutsal karakterini,
b. Bu karakterlerden kaynaklanan yasaklama türlerini ve
c. Yasaklara aykırı eylemlerin yol açacağı kirlenmeyi ve kutsanmayı içerir.
Tabunun karşıtı olan “noa” kelimesi “olağan, sıradan” ya da “bayağı” anlamlarını içerir.”
Tabu Aktarımı;
“Tabu yasaklarını incelerken tabunun da başkalarına geçme özelliğinden bahsetmiştik. Şunu da biliyoruz ki, bir tabu yasağını dokunarak ihlal eden bir kişinin kendisi de tabu olur ve kimse onunla temas kuramaz. Bir Maori reisi nefesiyle ateşe üfleyemez. Böyle bir şey yaparsa kutsal nefesi ateşe, oradan tenceredeki ete, oradan da onu yiyen kişilere geçer ve sonuçta o yemeği yiyen kişi ölür.” (Ör: Elden bıçak vermeyen birçok kişiyle karşılaşmışsınızdır.
Tabuyu Çiğneyen Kişi;
“Tabu yasağını çiğneyen kişinin kendisi de tabu olur, çünkü diğerlerini de ayartarak aynı şeyi yapmaları için örnek olma tehlikesini taşımaktadır. Böyle biri çevresinde kıskançlık ve haset duygusu uyandırır. Başkalarına yasak olan şey ona neden yasak değildir? Bu davranışı başkalarına da bulaştırabilir; bu nedenle ondan kaçınılması gerekir.”
Tabudan Korunma;
“Kabile reisleri ve rahipler gibi tehlikeli kişileri, etraflarına başkalarının girmesine izin vermeyen duvarlar örerek soyutlamaya yönelik bir gereksinim hiç şaşırtıcı değildir. Başlangıçta tabu kuralları doğrultusunda inşa edilen bu duvarlar, varlıklarını günümüzde saray törenleri ya da saraya uygun davranış kalıpları şeklinde sürdürmektedir.”
Yasak ve İstek;
“Bir şey yasaklanıyorsa ortada bu yasağa yol açan bir istek vardır.”
Animizm;
(Doğanın bir bütün olarak ve her varlığın teker teker maddi varlığının ötesinde bir de ruha sahip olduğunu kabul eden görüş. 2. Doğal olaylar, hayvanlar ya da doğada var olan başka nesnelere bir ruh izafe ederek bunlara tapınma temeline dayanan din anlayışı);
Animizm yalnızca bir olgu hakkında açıklama yapmakla yetinmeyen, aynı zamanda devamlılık penceresinden bakıldığında dünyayı bir bütün olarak anlamayı mümkün kılan bir düşünce sistemidir. Bu konuda çalışma yapan yazarlar zaman içinde 3 düşünce sisteminin ortaya çıktığını söylemektedir: Animistik (mitolojik), dinsel ve bilimsel sistemler. Bunlardan animizm belki de dünyanın doğasını en tutarlı ve en bütünsel şekilde açıklayan ilk görüştür.”
Majik Güç;
“Düşmana zarar vermek için bir yöntem de saçından, tırnağından, bir kenara attığı herhangi bir şeyden, hatta kıyafetinden bir parça ele geçirip bu nesneye karşı düşmanca şeyler yapabilirsiniz. Sonrasında da düşmanı ele geçirmiş sayılırsınız. Bu nesnelere yapılan şeyleri sahibinin de aynı şekilde hissettiğine inanılır.” (Ör: Portakal – Hollanda protestosu ya da cinci hocaların büyüleri vs.)
Maji Mesafe Tanımaz;
“Düşünce mesafe tanımadığından ve her türlü şeyi bir bilinç eylemi yoluyla bir araya getirebildiğinden, maji dünyası da telepatiyi kullanarak mesafe engelini aşar. Geçmişte olup bitmiş olaylar karşısında sanki şu anda oluyormuş gibi davranır. Animistik çağda iç dünyanın yansıması bizim bildiğimize ve inandığımız dünya resmini belirsizleştirip, görünmez ve anlaşılmaz bir hale sokar.” (Ör: Kulağın çınlaması – birinin seni anması)
Not: Bazı sorunlara farklı anlamlar yükleyince endişe/olumsuzluk ortadan kalkıyor. (Ör: El kaşınması – para, Kuş sıçması – şans // Totem ve Tabu)
Animizm ve Bilim Farkı;
“İnsanların geliştirdiği ilk dünya görüşü olan animizm psikolojik temelliydi. Bu görüşün oluşturulması için bilime ihtiyaç duyulmamıştı; çünkü bilim insanların dünyayı bilmediklerini fark edip öğrenmek için çalışmaya başlamalarıyla ortaya çıktı. İlkel insan, animizmi son derece doğal bir şey olarak görüyordu. Dünyaya baktığında onu kendisine baktığı zaman vardığı sonuçlar üzerinden değerlendiriyordu*. Bu yüzden kendi ruhsal özellikleri ile dış dünya arasında yapısal ilişkiler kurması bizi şaşırtmamalı.”
İçgüdüler, Yasaklar ve İstekler;
“Kuvvetli bir insan içgüdüsünün neden yasalarla pekiştirilmemesi gerektiğini anlamak kolay değil. İnsana yemesini içmesini emreden, ya da elini ateşe sokmasını yasaklayan bir buyruk yoktur. İnsanlar içgüdüsel olarak yerler, içerler ve ellerini ateşten uzak tutarlar. Bunu yaptıran yasal cezalar değil doğal korkulardır. Yasanın zaten yasaklayıp cezalandırdığını ondan önce yasaklayan bir yasa akıl dışı olacaktır.” Dolayısıyla yasayla yasaklanan suçların birçok insanın doğal eğilimlerinin dürtüsüyle gerçekleştirmek istediği suçlar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Böyle bir eğilim olmasaydı, suç da olmazdı ve eğer suç işlenmeseydi onları yasaklama ihtiyacı duyar mıydık?”
Tanrı ve Baba;
“Ne var ki, birey üzerinde yapılan psikanalitik araştırmalar, tanrının baba sonrasında modellendiğini, tanrıyla olan kişisel ilişkimizin babamızla fiziksel ilişkimize bağımlı olduğunu, onunla birlikte dalgalanıp değiştiğini, temelde tanrının yüceltilmiş bir babadan başka bir şey olmadığını önemle vurgular.”
…
Totem ve Tabu – SIGMUND FREUD