Sosyolojik Düşünmek kendisinin de söylediği gibi akademik kullanım mantığına göre değil, “gündelik hayat mantığı”na göre düzenlenmiş bir kitap. Sosyolojik Düşünmek birey olma ve toplumun içinde var olmayı etraflıca ele alıyor.

1. Sosyolojik Düşünmek vs Antropolojik Düşünmek
Sosyoloji halihazırda süregelen ya da zamanla değişmeyen genel nitelikli eylemler üzerine yoğunlaşırken, antropoloji, bizimkinden uzak ve farklı toplumlardaki insan eylemlerini anlatır.

2. Bilinç ve Kırkayak;
Rutini sorgulamak ve bozmak herkesin hoşuna gitmeyebilir; o güne kadar “kendi bildiğince süregelmiş” şeylerin rasyonel çözümlemesini istediğinden, birçok kişi bilmedikleştirmenin meydan okuyuşuna öfke duyar. (Kipling’in öyküsündeki kırkayağı düşünün… kırkayağının kırkını da rahatlıkla kullanarak güzel güzel yürürken karşısına çıkan bir dalkavuk, onun eşsiz hafızasına övgüler düzmeye başlar ve hiçbir zaman yirmi birinci ayağından önce on ikinci ya da otuz beşinciden önce yirmi dokuzuncuyu atmadığını söyler. acımasızca özbilinç kazandırılan zavallı kırkayak artık bir adım bile atamaz olur.)

Bazıları kendilerini aşağılanmış hissedebilirler; o zamana kadar bildikleri ve bundan gurur duydukları şeyler şimdi değerden düşmüş, belki de değersiz ve komik oldukları gösterilmiştir; bu tür bir şoka uğrayan kimse hoşnut kalmaz.

A. Sosyolojik Düşünmek – Özgürlük

3. Özgürlük;
Özgür davranabilmem için, özgür iradeden başka kaynaklara da ihtiyacım vardır. Bu kaynaklardan en çok bilineni paradır. Ancak para hareket özgürlüğümüzün bağlı olduğu tek kaynak değildir. İstediğim gibi davranma özgürlüğümün ne yaptığıma ya da neye sahip olduğuma değil kim olduğuma bağlı olduğunu fark edebilirim. Belli bir kulübe ya da belli bir ofiste işe girmem ırkım, cinsiyetim, yaşım, etnik grubum ya da milliyetim gibi niteliklerim yüzünden engellenebilir. Bu sıfatların hiçbiri benim irademe ya da eylemime bağlı değildir ve ne kadar özgür olursam olayım bunları değiştirmeye gücüm yetmeyecektir.

Buna karşılık, benim o kulübe, işe ya da okula girmem, edinilmiş beceriler, diploma, daha önceki hizmet sürem, tecrübe birikimimin niteliği ya da çocukluğumda öğrendiğim ve daha sonra düzeltmek için kılımı bile kıpırdatmadığım yerel bir lehçe gibi, geçmiş başarılarıma ya da başarısızlıklarıma bağlı olabilir.

Ne var ki artık bunu değiştirmek için yapabileceğim bir şey yoktur. Benim bugünkü özgürlüğüm dünkü özgürlüğüm tarafından sınırlanmıştır; ben geçmişteki eylemlerim tarafından “belirlenmiş”, yani şimdiki özgürlüğüm açısından kısıtlanmış olurum.

4. İçgüdü;
Freud içgüdülerin asla ortadan kaldırılmadıklarını ileri sürer; içgüdüler yok edilemezler ancak “bastırılabilir” ve bilinçaltına sürülebilirler.

5. Özgürlük ve Bağımlılık;
Özgürlük ile bağımlılık arasındaki oranın, bir kişinin ya da belli kişilerden oluşmuş bütün bir kategorinin toplumda işgal ettiği göreli konumun göstergesi olduğunu söyleyebiliriz. Yakından bakıldığında görülüyor ki ayrıcalıklı dediğimiz kimselerin özgürlüğü daha çok, bağımlılığı daha azdır. Ayrıcalıksız adını alanlar için ise tersi doğrudur.

Not// Şu an dünyada özgürlük adı altında yeni bağımlılıklar kitlelere empoze ediliyor.

B. Sosyolojik Düşünmek – Sınırlar

6. Başkalarına Dair Bilgi
Alfred Schutz’a (Wiki) göre, her bireysel bakış açısından insan soyunun bütün öteki üyelerinin yerleri, hayali bir çizgi üzerinde belirtilebilir. Böyle bir çizgi üzerinde kendimi(egomu) başlangıç noktası olarak bana en yakın noktaların dostlarım olduğunu söyleyebilirim. Bir insanın süreklilik çizgisi üzerindeki verili noktası benden ne kadar uzaksa, benim o insana tepkim kadar onun hakkındaki düşüncelerim de o kadar genel ve tipik olacaktır (yaşlılar, isyahlar, yahudiler, güney amerikalılar, zenginler, futbol fanatikleri, askerler vb).

İnsan soyuna ilişkin zihin haritamda, benim öncellerim ve ardıllarım vardır. Öncellerim bana mesaj vermiş olabilirler. (biz böyle mesajlara gelenek deriz, tarihsel hafızada korunmuştur onlar) ancak biz onlara yanıt veremeyiz. Ardıllarımızla ise durum tersinedir; çağdaşlarımla birlikte, içinde birlikte ya da bireysel olarak kurduğumuz ya da yazdığımız şeyleri barındıran mesajlar bırakırız ancak onların bize yanıt vermesini beklemeyiz.

7. İki Tip Yakınlık & Kent Yaşamı Sanatı;
İki tip yakınlık (zihinsel ve fiziksel yakınlık) zorunlu olarak çakışmaz. Kent merkezleri gibi yoğun nüfuslu alanlarda çok az manevi bağımız olan insan kalabalıklarıyla her an fiziksel olarak yan yana yaşarız. Aslında bir şehirde yaşamak, zihnimizi aşırı meşgul etmesin ve taşıyabileceğimizden ağır ahlaki yükümlülükler dayatmasın diye fiziksel yakınlığın etkisini “sıfırlama” anlamına gelen karmaşık bir sanatı gerektirir; bütün şehir sakinleri bu sanatı öğrenir ve uygular.

8. Uzak Mesafe;
Zihinsel ve ahlaki yakınlık emsal duygusunu yaşama yetimizden ibarettir. Emsal duygusu, duygudaşlık, yani öteki kişinin neşesiyle neşelenme ve tasasıyla tasalanma kapasitesi de gerektirir. Mesafe arttıkça bu duygu zayıflar ve tükenir.

Düşman

9. Düşman Neden Gerekli?;
İç grubun ihtiyaçları çerçevesinde işbirliğine hazır olmak adeta bir karşıt ile işbirliğini reddetmenin gerekçesidir. Hatta denebilir ki, gerçekte bir dış gruptan beklenen davranışı gösteren bir grubun fiili mevcudiyeti ne orada ne de buradadır; böyle bir grup yoksa bile, kendi sınırlarını çizmek ve korumak için, kendi içinde sadakati ve işbirliğini temin etmek etmek için bir düşman varsayması gereken grubun tutarlılığı ve bütünlüğünü icat edecektir.

Sanki bir yerde kendimi evimdeymiş gibi güvende hissetmem için yabanıllığın saldığı korkuya ihtiyaç duyarım. “İçeri”nin değerini gerçek anlamda vermek için bir “dışarı” olmalıdır. (Ör: Marka Topluluğu)

10. Sınırların Aşılması;
Eşyanın doğasından gelen bir yanlışlık yoktur. Orada olmaması gereken şeyin orada olması ancak onu iğrenç ve çekilmez yapar.

Ör: Acımasızca zehirlediğimiz ve biçtiğimiz bitkileri “ot” yapan şey onların bahçemiz ile vahşi doğa arasındaki sırını korkutucu bir biçimde yok sayma eğilimi taşımasıdır. “Otlar” genelde göze hoş gelir, güzel kokar ve huzur verirler; eğer ormanda ya da bir kırda gezerken rastlarsak elbette. Kendi bahçemizde ise bizim öngördüğümüz ahengi bozarlar, tasarımızın başına bela kesilirler.

Marka Ör: Bazı kimyasal ürün şirketlerinin tıpatıp aynı deterjanlar ihtiva eden paketlere farklı etiketler yapıştırdıkları ortaya çıkmıştır; bu şirketler dikkatli bir araştırmanın sonucunda çoğu insanın, banyo ile mutfağın farkını bir kere bile gözden kaçırmamış, dolayısıyla asla iki yerde de aynı deterjanı kullanmamış olmaktan gurur duyduğunu öğrenmiştir.

C. Sosyolojik Düşünmek – Gruplar

11. Gruplar ve İmaj (Mekanlar);
Görünüşe göre ayırım pratik değerini büyük oranda yitirirken, mekana göre ayırım önem kazanmıştır. Ortak kentsel yerleşim alanları bütün öteki türler arasından ağırlıklı olarak bir tür insanın bulunabileceği ya da belli türden insanların bulunmayacağı alanlara bölünmeye başlamıştır; böylelikle hata ihtimali büyük oranda azaltılmıştır.

Özelliği olan, seçilmişlerin girebildiği bu alanlarda bile kişi hala yabancılar arasındadır ama en azından artık yabancıların kabaca bir kategoriye ait olduğundan (ya da daha çok, alternatif kategorilerin çoğunun dışlandığından) emin olabilir. Dolayısıyla ayrımına tabi alanların uyumlu hale gelmeleri ancak dışlama uygulamaları, seçici ve bu yüzden sınırlı kabul uygulamaları ile sağlanabilir. Kontrol noktası, resepsiyon ve güvenlik görevlileri, hepsi dışlama uygulamalarının belirgin simgeleri ve araçlarıdır.

12. Cemaatlerin Olmazsa Olmazı;
Hayatın tamamını bir inanç ve sadakat gösterisine dönüştüren hizipçi cemaatler, üyelerinin bağlılıklarını çevrenin kuşkuculuğundan ya da doğrudan düşmanlığından koruma gayretine girer.  Uç örneklerde, bir bütün olarak cemaati sosyal hayatın “olağan” akışının dışına çıkarma yönünde; yalnızca üyelerinin hayatlarını bütün zamanlarını dolduracak şekilde kucaklamak, bütün ihtiyaçlarını karşılamak (ya da karşılanmayan ihtiyaçların ihtiyaç olduğunu reddetmek) değil, üyeleri bütün öteki, denetim dışı ilişkilerden yalıtmak için çabalara girilir. Üyelerinden sadık kalmaları istenen öğretinin merkezi ilkeleri arasında “olağan” toplumun tarz ve usullerini suçlayarak reddetmek vardır.

13. Şirketler ve Cemaat;
Endüstri, hizmetler ya da finans alanında faaliyet yürüten birçok şirket, örgüt yörüngesinde onların kaygılarına ve çıkarlarına yakınlaşarak çalışanlarını daha içten bağlılık göstermeye kışkırtmaktadır. Bu şirketler, örneğin, çalışanlarına eğlence ve dinlenme kolaylıkları, alışveriş hizmetleri, hatta yaşayacak yer sunmaktadır. Bu ek hizmetlerin hiçbiri mantıksal olarak örgütün ilan edilen işi ve çalışanlarından yerine getirmesini beklediği belli bir görev yaratması ve üyelerin kendilerini şirketle özdeşleştirmeye teşvik etmesi beklenmektedir.

Karizma

14. Karizma;
Karizma ilk defa Kilise’nin inananlar üzerindeki derin ve karşı koyulmaz etkisi üzerinde yapılan çalışmalarda dikkat çeken bir nitelik olmuştur. Karizma kavramı bu örnekte inanan kişinin Kilise’nin hakikate ulaşmada bir ayrıcalıkla donatılmış olduğuna, bir kurum olarak Tanrı tarafından insanları dindar bir hayata ve son tahlilde kurtuluşa yönlendirmek üzere kutsandığına inanması demektir. Gelgelelim, karizma zorunlu olarak dinsel inançlarla ve kurumlarla sınırlı değildir.

Ne zaman belli değerlerin kabülü, bu değerlerin sözcüsü ya da sözcüklerinin görüşlerinin doğruluğunu ve seçimlerinin uygunluğunu temin eden insanüstü niteliklere (olağanüstü zeka, uzak görüşlülük, sıradan kadın ve erkeklere kapalı olan bilgi kaynaklarına nüfuz etme) sahip oldukları inancıyla güdülenmişse, karizmadan bahsedebiliriz. Bundan dolayı sıradan insanın sıradan aklının karizmatik insanların yaptıklarını değerlendirme araçları yoktur ve bu yüzden onların kavrayış gücünden kuşku duyma hakkı da yoktur.

Liderlerin karizması ne kadar güçlüyse, onların emirlerinden kuşku duymak o kadar güç, şiddetli bir belirsizlik durumuyla karşılaştıklarında insanların onların emirlerine uymaları o kadar huzur vericidir.

15. TV Kişileri;
TV şahsiyetlerinin ya da TV destekli kamusal şahsiyetlerin tamamen kamuya açık ama aynı oranda erişilmezlikleri, belli ki, güçlü ve karizmatik etkinin bir kaynağı olmuştur. Tıpkı geçmişteki karizmatik liderler gibi, onların da üstün yargı yetilerine güvenilir, tek fark bu defa her şeyden önce zevkler alanında iş gören bir yetinin söz konusu olmasıdır; öyle ki onlar artık bir hayat tarzına ilişkin yön belirleyen kişiler haline gelmiştir. Denebilir ki üstünlük izlenimi, onların açıklığı ve izleyenlerinin kitleselliğidir.

Bizatihi nicelik artık bir otorite haline gelmiştir. Seçimlerine yön vermesi ve tavsiyelerde bulunması için gözünü kamusal şahsiyetlere dikmiş çok sayıda insan, karizmanın gücünü pekiştirir ve kaynağın geçerliliğine ilişkin popüler güveni artırır.

Mülkiyet

16. Mülkiyet – Sömürge;
Sanki nesne (mülk) bir biçimde sahibine görünmez bir ilişki ile bağlıdır; bu öyle bir bağdır ki, sahipliğin özünün buna dayandığını düşünürüz. Eğer bu satırları yazdığım kağıt parçasının sahibi bensem, ona ne yapacağıma ancak ve ancak ben karar veririm. Onu istediğim gibi kullanabilirim; ona kitabımın bir bölümünü yazabilirim, bir arkadaşıma mektup yazabilirim ya da ona bir sandviç sarabilirim; dahası eğer istersem onu yok edebilirim.
(Not // Kadına Şiddet)

17. Kitle Psikolojisi;
Bir kalabalıkta, insanlar, kendilerine kalsa hiçbir failin tek başına ahlaki olarak işleyemeyeceği suçları işleyebilir. Eğer kalabalık tek tek her üyesinin iğrendiği korkunç bir eylemi kolektif olarak gerçekleştirebiliyorsa, bunun nedeni kalabalığın bir yüzünün olmamasıdır. Kalabalıkta, bireyler bireyselliklerini yitirirler ve anonim olarak toplulukta “çözünürler”.

Bir linç topluluğu ya da bir takımın taraftarlarından oluşan kalabalık, normal olarak muhtemel saldırganların ahlaki yaptırıma tabi oluşu yüzünden şiddete karşı korunmalı olan hemcinslerinin başına gelen şiddet eylemleri için üyelerini ahlaki sorumluluktan kurtarır. Bu ve benzer durumlarda, ahlaki yükümlülüğüm askıya alınması kalabalığın anonimliğinin ve katılımcılar arasında neredeyse hiçbir kalıcı bağın olmamasının sonucudur.

D. Sosyolojik Düşünmek – Kültür

18. Kültür;
Kültür, “doğa düzeni” (yani, şeylerin insan müdahalesi olmaksızın oldukları durum) yerine yapay tasarlanmış bir düzen koyma ya da ekleme işidir. Kültür, böyle yapay bir düzeni getirmekle kalmaz, ona değer de verir. Kültür bir tercih sorunudur. Kültür, bir düzeni en iyi, hatta belki de tek iyi düzen olarak göklere çıkarır. Bütün alternatifleri bayağı ya da tümden düzensizlik olarak tanımlar.

19. Kurallar Ritüelleri, Ritüeller Değerleri Oluşturur;
Nasıl bir akış olmadan bir nehir, esinti olmadan rüzgar olmazsa, yemeğe katılanların resmi bir biçimde davranışları olmaksızın resmi yemek ya da baloya özgü ruh haliyle dansçılar olmaksızın balo da olmayacaktır. Bir dersi ders yapan öğretmenlerle öğrencilerin belirli bir davranış tarzıdır.

20. Kadın – Erkek Eşitsizliği;
Kültür en çok doğa kılığına büründüğünde etkilidir. O zaman yapıntı olan şey bizatihi “eşyanın tabiatı”ndan kaynaklanan, zorunlu ve vazgeçilmez görünür; insan kararıyla değiştirilmesi mümkün olmayan bir şeye dönüşür.

Kadınlarla erkeklerin (elbiseleri, oyuncakları, oynanan oyunları, arkadaşlıkları, cesaretlendirildikleri ve cesaretlerinin kırıldığı ilgi alanları ya da boş zamanları geçirme biçimleri vb ile doğdukları andan başlayarak hayat boyu süren kültürel olarak esinlenmiş ve sürdürülen) son derece farklı sosyal konumları ve farklı muameleye tabi tutulmaları, bir kere hayatın içindekiler cinsler arasındaki sosyal ayırımın bir biçimde önbelirlendiğini, insan bedeninin psikolojik yapısı gereği, “doğal” olduğunu kabul ettiklerinde, gerçek anlamda yerleşir ve güvenli hale gelir.

Böylelikle ister konuşma ve yürüme tarzı, ister kullanılan dil isterse duyguları dile getirme (ya da getirmeme) tarzında olsun, gereği yerine getirilir ve yapılan hemen her şeyde dışa vurulur. Kadınlar ve erkekler arasında kültürel olarak üretilmiş sosyal farklılıklar, kadın ve erkek cinsel organlarındaki ve üreme fonksiyonlarındaki biyolojik farklılıklar kadar doğal görünür.

Başka Kültürler

21. Başka Kültürlere Bakış;
Öteki kültürler bir kültür yokluğu –”medeniyetten nasibini almamış”, kaba, tuhaf ve acımasız varlık biçimi, insandan çok hayvanlık olarak gösterilir. Alternatif olarak, bu kültürler bozulmanın bir ürünü –marazi, sıklıkla patolojik, “normal”den kopuş, bir sapma, sapkınlık ya da anormallik olarak resmedilir. Bu ve benzeri bütün tepkiler çeşitli zenofobi(yabancı korkusu) ya da heterofobi (farklılık korkusu) biçimleridir.

22. Başka Kültürlere Hoşgörü Nasıl Olur?
Öteki kültürlere ancak uzakta kaldıkları müddetçe – yani, bütün alışverişin engellenmesi ya da bunun sıkı bir biçimde kontrol edilen bir alanla ve ritüelleşmiş bir biçimde sınırlandırılması koşulunda- hoşgörü gösterilebilir.

Ör: “yabancı” dükkanlar ve lokantalarla ticari ilişkiler; “yabancıların”, itiraf edildiği gibi gerektirse bile, asgari etkileşim gerektiren ve hayatın başka alanlarına bulaşmasına izin verilmeyen, el emeğine dayalı işlere yerleştirilmesi; “yabancı” kültür ürünlerine, “normal” günlük hayattan ayrı, belli bir mesafede tutulan boş zamanlarda, eğlence ve hoş vakit geçirme araçları olarak, bir müzeyle, bir sahneyle, bir ekranla ya da bir konserle sınırlanmaları halinde hayranlık duyulabilir. (Ör: Huysuz Virjin)

23. Kültürler Kendilerini Nasıl Korur?
Kültürler hegemonyalarını kurdukları alanda tektipliği hedefler ama aynı zamanda bu alanla insan dünyasının geri kalanını kesin çizgilerle ayırır. Bundan dolayı, kültürler, yapıları gereği hep yaptıkları gibi, bir seçimi tüm diğerlerinin üzerine çıkararak hayat biçimlerinin eşitliğine karşı çıkar.

Kültür genelde ötekileri kendi dinine çevirme amaçlı (misyonerce) bir etkinliktir. Onun amacı döndürmek, nesnesini eski adetleri ve inançları terk etmeye ve yerine başkalarını benimsemeye ikna etmektir. Kültürün delici ucu, “yabancı etkiler”in ürünü olarak görülen sapkınlığa çevrilmiştir. Sapkınlık öfke doğurur çünkü içerdeki düzeni keyfi ve bir seçim meselesi olarak savunmasız bırakır ve böylelikle tekelci otoritelerini zayıflatarak egemen normların kıskacını gevşetir.

Sorunlar ve Çözümler

24. Standartlar & Çözümler & Talepler;
Önceden ihtiyaç var olsun ya da olmasın, yeni ürünler için talep, onların piyasaya çıkışının ardından gelir. Çözümler sorunlardan önce gelir: Çözümler çözebilecekleri sorunlar arar. Başka bir deyişle, uzman görüşü ya da teknolojik nesneler ortaya çıkıp da çözüm olduklarını iddia edene kadar, çoğu kez, hayatın bir parçası bir sorun, çözüm için yanıp tutuşan bir şey olarak algılanmaz.

Sosyolojik Düşünmek – ZYGMUNT BAUMAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir